Endonezya içindeki haus ne anlama geliyor?

Endonezya'deki haus kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte haus'ün Endonezya'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

Endonezya içindeki haus kelimesi susamış, susuzluk, susuz anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

haus kelimesinin anlamı

susamış

adjective

Dia dapat menceritakan kisah berbahasa Inggris tentang gagak haus, tentang buaya dan tentang jerapah.
O size susamış karga, timsah ve zürafa hakkında İngilizce hikayeler anlatabilir.

susuzluk

noun

Namun, sangat disayangkan, ia masih memiliki rasa haus yang lain.
Bununla birlikte, ne yazık ki başka bir şeye karşı da susuzluğu vardı.

susuz

adjective

Jika kalian tak ingin mereka dihina, kelaparan dan kehausan bicaralah pada mereka dan tunjukkan kepada kami kemampuanmu membujuk.
Bu ikisinin aşağılanmasını, aç ve susuz kalmasını istemiyorsan kendileriyle konuş da ikna gücünü görelim.

Daha fazla örneğe bakın

(Matius 11:19, Bode) Sering kali, mereka yang pergi dari rumah ke rumah melihat bukti bahwa malaikat yang membimbing mereka kepada orang-orang yang lapar dan haus akan kebenaran.
(Matta 11:19) Evden eve gidenler, çok defa meleklerin kendilerini adalete acıkmış veya susamış kişilere doğru sevk ettiklerine dair kanıtlar gördüler.
Saya benar-benar haus rohani, jadi kami belajar tiga kali seminggu, setiap pelajaran beberapa jam.
Ruhi yönden açlık çektiğimi hissettim; haftada üç kez ve her keresinde de saatlerce tetkik ettik.
Kau akan merasa haus selama 18 bulan ke depan.
Önümüzdeki 18 ay boyunca hep susamış olacaksın.
Aku begitu haus.
Yanıyorum.
Sebagai manusia, Yesus mengalami rasa lapar, haus, lelah, tertekan, rasa sakit, dan kematian.
İsa bir insan olarak, açlığı, susuzluğu, yorgunluğu, kederi, acıyı ve ölümü yaşadı.
(b) Bagaimana rasa haus akan keadilbenaran dalam diri rekan-rekan kaum terurap dipuaskan?
(b) Meshedilmişlerin arkadaşlarının doğruluğa duydukları susuzluk nasıl gideriliyor?
kamu tidak haus?
Susadın mı?
Si bodoh egois yang haus kekuasaan.
Güç delisi kibirli göt.
Kadang-kadang, Yesus merasa lapar dan haus.
Bazen aç ve susuz kaldı.
Rasa haus akan bacaan, dibarengi kemajuan dalam bidang percetakan, menghasilkan peningkatan besar-besaran dalam bidang intelektual.
Edebiyat sevdası basım alanındaki ilerlemelerle birleşince tam bir kültür patlaması yaşandı.
Aku haus.
Çok susadım.
Jadi, aku tak tahu haus melakukan apa lagi.
Almayıp da ne yapacağım?
Ini bukan air biasa melainkan air yang sama yang Kristus Yesus bicarakan ketika ia berkata kepada wanita Samaria di pinggir sumur, ”Barangsiapa minum air yang akan Kuberikan kepadanya, ia tidak akan haus untuk selama-lamanya. Sebaliknya air yang akan Kuberikan kepadanya, akan menjadi mata air di dalam dirinya, yang terus-menerus memancar sampai kepada hidup yang kekal.”
Hem de bildiğimiz su ile değil; İsa Mesih’in, Samiriyeli kadına kuyu başında şu sözleri söylerken değindiği suyla: “Kendisine benim vereceğim sudan kim içerse, ebediyen susamaz, fakat ona vereceğim su kendisinde ebedî hayat için fışkıran su kaynağı olur.”
Maka nafsu makan menandakan kebutuhan untuk makan; rasa haus, kebutuhan untuk minum.
Örneğin, iştah, yeme gereksinimine, susuzluk ise, içme gereksinimine işaret etmekteydi.
Mungkin ada monster gila, monster haus darah.
Büyük ihtimal bir sürü kana susamış canavarlarla doludur.
Dengar putramu yang haus darah itu, Sandhya?
İşitiyor musun kana susamış oğlunu Sandhya?
Dia haus darah.
Gözünü kan bürümüş.
Dia dapat menceritakan kisah berbahasa Inggris tentang gagak haus, tentang buaya dan tentang jerapah.
O size susamış karga, timsah ve zürafa hakkında İngilizce hikayeler anlatabilir.
aku sangat haus
Çok susadım.
Berbahagialah mereka yang lapar dan haus akan keadilbenaran, karena mereka akan dikenyangkan.”
Ne mutlu salaha acıkıp susayanlara; çünkü onlar doyurulacaklar.”
Tetapi terdapat situasi, di mana dapat dilihat sebaliknya; misalnya rasa lapar atau haus, dengan ketidak-bersyukuran.
"Açlık" ile aşağıdakilerden biri kastedilmiş olabilir: Açlık, aç kalma his ve durumu.
Kupikir kau haus darah.
Bence kana susamışsın sen.
14 Keyakinan Raja Daud bahwa Yehuwa peduli dan berempati kepadanya diperjelas dalam Mazmur 56, yang digubah Daud sewaktu ia melarikan diri dari Raja Saul yang haus darah.
14 Kral Davud, Yehova’nın kendisiyle ilgilendiğine ve çektikleri karşısında üzüntü duyduğuna kesinlikle inanıyordu; gözünü kan bürüyen Kral Saul’dan kaçtığı sırada bestelediği 56.
3 Krn bekerja di bawah bimbingan malaikat, kita telah menemukan banyak orang yg lapar dan haus akan kebenaran.
3 Meleklerin yönlendirmesi altında çalışarak hakikate acıkmış ve susamış birçok kişi bulduk.
Dalam perjalanan utusan injilnya, rasul Paulus harus menghadapi hawa panas dan dingin, rasa lapar dan haus, malam-malam hari tanpa tidur, berbagai bahaya, dan penganiayaan yang kejam.
Resul Pavlus vaizlik turları sırasında sıcak ve soğukla, açlık ve susuzlukla, uykusuz gecelerle, çeşitli tehlikeler ve şiddetli zulümle başa çıkmalıydı.

Endonezya öğrenelim

Artık haus'ün Endonezya içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Endonezya içinde arayabilirsiniz.

Endonezya hakkında bilginiz var mı

Endonezyaca, Endonezya'nın resmi dilidir. Endonezya dili, 1945'te Endonezya'nın bağımsızlık ilanıyla resmen tanımlanmış standart bir Malay dilidir. Malayca ve Endonezyaca hâlâ oldukça benzerdir. Endonezya dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesidir. Endonezyalıların çoğunluğu, neredeyse %100'lük bir oranla akıcı Endonezyaca konuşur ve bu da onu dünyanın en yaygın konuşulan dillerinden biri haline getirir.